Türkiye Büyük Millet
Meclisi’nde kabul edilen Türkiye’nin ilk İklim Kanunu, iklim değişikliğiyle
mücadele çabalarını yasal bir zemine oturtarak 2053 Net Sıfır Emisyon hedefine
ulaşılmasını sağlamayı amaçlıyor. Kanunla birlikte sera gazı emisyonlarının
azaltılması ve iklim değişikliğine uyum faaliyetleri, ulusal kalkınma
politikalarının ayrılmaz bir parçası haline geliyor.
Sürdürülebilirlik ve
iklim hukukçusu Avukat Atakan Karataş’a göre yeni yasa dünyanın ve Türkiye’nin
gerçek anlamda küresel ısınma, temiz üretim ve sair çevresel kirliliklere karşı
kurtarılmasında hukuk nezdinde çok büyük bir adım. Karataş’a göre Türkiye’nin
bu konuda attığı adımlar dünyayı şekillendirmekte.
Emine Erdoğan ve Türkiye
Cumhuriyeti Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un başını
çektiği Zero Waste Foundation’a devlet başkanları, diplomatlar ve birleşmiş
milletler yetkilileri imza atmıştı. Akabinde Birleşmiş milletler de Türkiye’nin
otoritesinde ayrı komisyonlar kurularak sıfır atık ve sürdürülebilirliğin
önemine dikkat çekilmişti. Yine Türkiye’de dünyaca otorite kabul edilecek
Türkiye’nin Sıfır Atık Vakfı kurulmuştu. Vakfın başkanı Samed Ağırbaş ve
değerli ekibinin sera gazı emisyonlarının azaltımı, iklim değişikliğine uyum,
planlama ve koordinasyon mekanizmaları ile yüksek eforlu çalışmaları kapsamında
çok ciddi farkındalık faaliyetleri başlatılmıştı.
İlgili kanuni düzenleme
ile Türkiye’nin sürdürülebilirlik farkındalığı gelişmiş devletlerin dahi üstüne
çıkmaktadır. Bu ülkemiz ve ülkemizde ticaret yapan şirketlerimiz için çok
önemli bir gelişme çünkü ilgili yükümlülüklere ne kadar erken uyum sağlanırsa
Türk şirketleri dünya pazarında ve ihracatta o kadar değer kazanacaktır.
Kanun kimleri
etkiliyor? Şirketler İhracat Yapmak
İstiyorsa Bu Kanuna Uymak Zorunda!
Avukat Atakan Karataş’a
göre İklim Kanunu, özellikle ihracat yapacak şirketlerimiz olmak üzere tüm
toplumu ilgilendiriyor. Örneğin
şehirlerin planlaması iklim risklerine göre yapılacak, tarım ve su yönetiminde
kuraklığa karşı tedbirler alınacak, sanayi ve enerji tesisleri emisyonlarını
azaltacak teknolojilere geçecek.
Karataş’a göre İklim
Kanunu, özel sektör açısından bir dönüm noktası niteliğinde. İlk defa,
şirketlerin sera gazı emisyonlarını azaltmaları ve iklim risklerini yönetmeleri
yasal bir zorunluluk haline geliyor. Bu kanunla birlikte firmalar,
sürdürülebilirlik hedeflerini iş planlarının merkezine koymak durumunda
kalacaklar. Yüksek karbonlu üretim yapmanın maliyeti artacak, temiz
teknolojilere yatırım yapanlar ise rekabet avantajı elde edecek. Özellikle
Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakatı ve Sınırda Karbon Düzenlemesi gibi
uluslararası gelişmeler dikkate alındığında, Türk şirketleri için bu yasa
küresel pazarlarda rekabet edebilmenin de anahtarı olacak.
Şirketler İçin İklim
Kanunu’na Uyulması Şart! Uymayan Şirketlere Ciddi Yaptırımlar Geliyor!
Yeni yasa ile birlikte
karbon yoğun sektörlerde faaliyet gösteren işletmelerin derhal aksiyon almaları
gerekiyor. Öncelikle, büyük emisyon kaynakları (enerji santralleri, sanayi
tesisleri vb.) İklim Değişikliği Başkanlığı’ndan sera gazı emisyon izni almak
zorunda olacaklar. Bu izin, şirketin yasal olarak emisyon yapma kapasitesini
belirleyecek. 2025-2026 yılları bir pilot dönem olarak öngörülse de üç yıl
içinde tüm ilgili şirketlerin izin süreçlerini tamamlaması bekleniyor. İzin
almadan faaliyet gösterenler için ağır cezalar söz konusu olacak.
Avukat Atakan Karataş’a
göre Şirketler, sürdürülebilirlik ve iklim mevzuatına uyum sağlamak için
öncelikle kapsamlı bir mevzuat analizi yapmalı; hem İklim Kanunu ve ETS hem de
TSRS 1/TSRS 2, GDS, ISO 14064-1 gibi ulusal ve uluslararası standartlar masaya
yatırılmalı. Ardından karbon ayak izi tespiti ve hukuki risk analiziyle emisyon
kaynakları netleştirilmeli; gerekli görülürse EU ETS veya gönüllü karbon
piyasalarına (VCM) katılım için alım-satım sözleşmeleri hazırlanmalı. Tedarik
zincirinde sürdürülebilirlik şartlarını içeren sözleşme maddeleri düzenlenip,
şirket içi eğitim ve farkındalık programlarıyla tüm paydaşlar
bilinçlendirilmeli. Yatırım ve teşvik mekanizmeleri incelenip karbon azaltım
projeleri için uygun finansal destekler belirlenirken, sürekli güncellenen
raporlama süreçleri ve yıllık sürdürülebilirlik beyanları titizlikle
hazırlanmalı.
Karataş’a göre bu yol
haritasının temelini, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkeleri oluşturur:
finansal ve çevresel bilgilerin GDS düzenlemeleri çerçevesinde açıklanması, AB
Taxonomy, CSRD, SFDR uyumunun sağlanması; ulusal düzeyde ise İklim Kanunu’nun
ozon-florlu gaz bildirimleri, yerel iklim eylem planlarıyla iş birliği ve SKDM
hazırlıkları göz önünde bulundurulmalı. Kurumsal performans
değerlendirmeleriyle süreçler sürekli izlenip, gerekirse sözleşme revizyonları
ve vergi-hukuki risk analizleriyle iyileştirmeler yapılmalı. Böylece şirketler
hem yasal yükümlülükleri eksiksiz yerine getirir hem de rekabet avantajı elde
eder.