Türkiye’nin yaşadığı en büyük felaketlerden biri olan 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi, 26 yıl sonra hâlâ yapı güvenliği konusunda alınması gereken önlemleri hatırlatmaya devam ediyor. Aradan geçen yıllara rağmen İstanbul’un yapı stoğunun önemli bir kısmı hâlâ risk taşıyor. Son olarak 10 Ağustos’ta Balıkesir’de meydana gelen ve İstanbul’da da etkili olan 6.1 şiddetindeki sarsıntı, beklenen “büyük Marmara” depremini bir kez daha gündeme getirdi. KONUTDER’in “İstanbul’un Gelecek 10 Yıllık Konut İhtiyacının Tespiti” raporu ise önümüzdeki 10 yılda İstanbul’a 1 milyon 220 bin yeni konut kazandırılması gerektiğine işaret ediyor. Deprem güvenliğinin sadece taşıyıcı sistemlerle sağlanmadığına dikkat çeken Ravago Bina Çözümleri Türkiye Direktörü Alper Doğruer, binaların performansını bütüncül biçimde ele alan yalıtım uygulamalarının depreme dayanıklı yapıların vazgeçilmez bir parçası olduğuna dikkat çekiyor.
“İstanbul’daki konutların 600 bini depreme
karşı çok riskli”
Yalıtımın yalnızca enerji tasarrufu ve konforla
ilişkilendirilmemesi gerektiğine vurgu yapan Alper Doğruer, “Türkiye’nin karşı
karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri olan deprem riski, şehircilik
anlayışımızda ve yapı malzemeleri politikalarımızda temel belirleyici konumda
olmalı. Türkiye genelinde mevcut konutların yalnızca yüzde 44’ü 2000 yılı
sonrasında inşa edilmiş durumda. Ayrıca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği
Bakanlığı’nın rakamlarına göre İstanbul’daki 6 milyon konutun 600 bini depreme
karşı çok riskli durumda. Bu durum, yapıların büyük kısmının hem deprem
yönetmeliği hem de yalıtım standartları açısından yetersiz kaldığını
gösteriyor. Yeni yapıların projelendirilmesinde doğru yalıtım detaylarının
uygulanması ve uzman ekiplerle hayata geçirilmesi, olası can ve mal kayıplarını
önlemek için bugün atılması gereken en kritik adımlardan biri.” dedi.
“Su yalıtımı, taşıyıcı sistemi koruyan en
önemli uygulama”
Sağlam kentlerin bütüncül bir bina performansı
yaklaşımıyla inşa edilebileceğini belirten Doğruer, “Bu yaklaşımın merkezinde
yer alan yalıtım, uzun yıllar yalnızca enerji tasarrufu çerçevesinde
değerlendirildi. Oysa bugün yalıtım sistemleri, afet dayanıklılığının
güçlendirilmesi, yangın güvenliğinin artırılması ve sağlıklı yaşam alanlarının
oluşturulması gibi çok yönlü işlevler üstleniyor.” dedi. Özellikle yapı
fiziğinde kritik bir öneme sahip olan su yalıtımının binanın taşıyıcı sistemini
koruyan en önemli uygulama olduğunu söyleyen Doğruer, “Su yalıtımı bulunmayan
bir binanın ömrü 24 yıla kadar düşebiliyor. Bu önemli konu Türkiye’de yıllardır
süregelen uygulama belirsizlikleriyle karşı karşıya kalmıştı. Ancak 21 Mart
2025 itibarıyla TS 11758-2 Standardı ile bu durum aşılmış oldu. Düzenleme ile
özellikle tek kat su yalıtım sistemlerinde net performans kriterleri
belirlenecek. Ayrıca yetersiz ürünlerin piyasaya girmesi önlenecek ve uygulama
hataları en aza indirilerek binaların yapısal dayanıklılığı uzun vadede
artırılmış olacak” diye konuştu.
Binanın dışında oluşabilecek yapısal hasarları
minimuma indirmenin yolu ısı yalıtımı
1 Nisan 2025 itibarıyla yürürlüğe giren yeni TS 825
Isı Yalıtımı Standardı’nın da depreme dayanıklı yapılar için önemli bir girişim
olduğunu dile getiren Doğruer, “Yeni ısı yalıtımı standardı ile binaların
yalnızca ısıtma değil, aynı zamanda soğutma ihtiyaçları da dikkate alınacak
şekilde tasarlanması zorunlu hâle geldi. Bu gelişme, yalnızca enerji
verimliliğini yükseltmekle kalmayacak, yapının dış kabuğunun korunarak deprem
sırasında oluşabilecek yapısal hasarın sınırlandırılmasına da katkı sağlayacak.
Diğer yandan deprem sonrasında karşılaşılan en büyük tehditlerden biri de
yangınlar. Hasar görmüş yapılarda meydana gelen gaz sızıntıları, elektrik
kaçakları ve devrilen ısıtma cihazları yangına neden olabilir. Eğer binalarda
yangına dayanıklı bölmeler oluşturulmamışsa ve katlar arasında alevin
yayılmasını engelleyen detay çözümleri kullanılmamışsa, yangın kısa sürede
büyük bir yıkıma yol açabilir. Bu noktada yapıların uygun yalıtım malzemeleri
ile desteklenmiş olması kritik bir öneme sahip. Yüksek yangın dayanımı sunan
malzemelerin tercih edilmesi, sadece yönetmeliklere uygunluk açısından değil,
can güvenliği açısından da belirleyici bir rol üstleniyor.” ifadelerini
kullandı.
“Türkiye’de konutların yüzde 60’ından
fazlasında enerji kimlik belgesi yok”
Türkiye genelindeki yaklaşık 24 milyon konutun yüzde
60’ından fazlasında hâlâ enerji kimlik belgesi bulunmadığına dikkat çeken
Doğruer, şunları söyledi: “Bu da yalnızca bir belge eksikliğiyle sınırlı
kalmıyor; aynı zamanda yapı performansının kontrolsüz ve denetimsiz biçimde
bırakıldığını ortaya koyuyor. Kentleşme oranının yüzde 93’e ulaştığı Türkiye’de
bu ölçekte bir kayıt dışılık, enerji yönetimi kadar afet yönetimi açısından da
büyük bir zafiyet yaratıyor. Oysa enerji kimlik belgeleri, yalıtım uygulamaları
başta olmak üzere yapı kalitesine dair ölçülebilir bir veri sunuyor. Ravago
Bina Çözümleri olarak biz de yalıtımı toplumun güvenli, sağlıklı ve
sürdürülebilir geleceğini şekillendiren stratejik bir yapı bileşeni olarak
görüyoruz. Isı, su, ses ve yangın yalıtımına yönelik yüksek performanslı
ürünlerimizle hem yapı güvenliğini artırıyor hem de çevresel sürdürülebilirlik
ve kullanıcı konforunu önceleyen bütüncül bir yaklaşımı yaygınlaştırmayı
hedefliyoruz. Geniş ürün portföyümüz, uygulama tecrübemiz ve teknik
uzmanlığımızla sektörün tüm paydaşlarına çözüm ortaklığı sunuyor, kentsel
dönüşüm süreçlerine doğru yalıtım uygulamalarıyla değer katıyoruz.”